Hazret-i Safiyye (Radıyallahu anhâ) Resûlullah (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'in sevgili halası...
Hazret-i Hamza (r.a.)'ın
kızkardeşi... Zübeyr İbni Avvam
(r.a.)'ın anneciği... İlk müslümanlardan... Cesâret ve şecâat sâhibi
bir hanım
sahâbî... Elinde kılıcıyla savaşa katılan ilk İslâm kadını...
O,
Abdülmuttalib'in kızıdır. Annesi, Hâle binti Vehb'dir. Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem)'in
teyzesi, Hazret-i Âmine'nin de kızkardeşidir. Cahiliyye devrinde Hâris
İbni
Harb ile evlendi. Bir oğlu oldu. Hâris öldükten sonra Hz. Hatice
annemizin
kardeşi Avvam İbni Huveylid ile hayat kurdu. Bu evlilikten üç oğlu
oldu.
Zübeyr, Sâib ve Abdülkâbe.
Hazret-i
Safiyye yeğeni Sevgili
Peygamberimiz'i (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) çok seviyordu. Onu küçük yaşından beri bir anne
şefkatiyle
bağrına basdı. Ona annesizliğini hissettirmemek için elinden gelen
fedakârlığı
yaptı. Onun ileride insanlar arasında mühim bir hizmet göreceğini
tahmin ediyor
ve sabırsızlıkla büyümesini bekliyordu.
Mekke'de
dost düşman herkes yeğeni Muhammed'i seviyor ve ona tereddütsüz
güveniyordu.
Kureyşli'ler tarafından Ona "Muhammedü'l-Emîn" lâkabını
vermişlerdi.
Aradan
yıllar geçti. Sevgili yeğeni peygamberlikle vazifelendirildi. İnsanları
İslâm'a
davete başladı. Allahû Teâlâ "Önce en yakın akrabanı uyar. Sana
uyan
müminlere merhamet kanadını indir (yumuşak davran)." (Şuâra
Sûresi
214-215) âyetini indirdi.
Bunun
üzerine Sevgili Peygamberimiz akrabalarını topladı ve:
"Ey
Kureyş topluluğu! Kendinizi ateşten
kurtarınız. Ey Haşimoğulları! Ey Abdülmuttalib oğulları! Kendinizi
ateşten
kurtarınız. Ey Muhammed'in Kızı Fâtıma! Ey Abdulmuttalib'in kızı
Safiyye!
Kendini ateşten kurtar. Ben size Allah'tan gelecek bir zararı
önleyemem. Ama
benim malımdan dilediğinizi isteyin." buyurdu.
Hz.
Safiyye ile oğlu Zübeyr birlikte İslâm'la şereflendiler. İmana gelmekte
hiç
tereddüt göstermediler. Sevgili Peygamberimize büyük destek verdiler.
İslâm'ın
yayılması için canla başla çalıştılar. Hz. Safiyye, kardeşi Ebû
Leheb'in
müslüman olması için de çok gayret etti. Fakat kaderin garib bir
tecellisidir
ki, Ebû Leheb sevgili yeğenine düşmanlık etmekte başı çekti.
Müslümanlara
işkence yaptı. Resûlullah (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'e engel olmak istedi.
Hakaretler,
eziyetler yaptı. Hatta zorbalığa kalkıştı. Hz. Safiyye (r.anhâ)
yeğenini
devamlı müşrik kardeşlerine karşı korumağa çalıştı. Birgün Ebû Leheb'in
sevgili
yeğenine hakaret ettiğini, gönlünü incittiğini duydu. Doğru onun yanına
vardı.
Akrabalık, amcalık gururunu okşayarak:
"Ebû
Leheb!... Kardeşinin oğlunu ve onun dinini yardımsız bırakmak sana
yakışır mı?
Ehl-i kitab âlimleri Abdülmuttalib'in soyundan bir peygamber çıkacağını
bildiriyorlar.
İşte o peygamber yeğenimiz Muhammed'dir" dedi. Ebû leheb'in akrabalık
damarlarını harekete geçirerek onu İslâm'a kazanmak istedi. Fakat her
şey nasîb
meselesiydi. Ebû Leheb'in gözünü kin ve öfke kaplamıştı. Kardeşinin bu
yaklaşımına: "Zâten kadınların sözleri erkeklere ayak bağıdır."
diyerek aşağılayıcı bir tavır sergiledi. İnadından kibir ve gururundan
imana
gelemedi. Herkesin sevgilisi yeğenini sevemedi. Üstelik onun karşısında
cephe
aldı. Ebu Leheb'e laf anlatmanın, hak ve hakikatı kabul ettirmenin
mümkün
olmadığını anlayan Hz. Safiyye mahzun bir şekilde oradan ayrıldı.
Hz.
Safiyye kardeşini Resûlullah (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) efendimize yardımcı olmaya ikna
edemedi.
Fakat oğlu Zübeyr ibni Avvam'ı onun bir fedâisi olacak tarzda yetişmesi
için
özel gayret gösterdi.
O,
disiplinli bir anneydi. Çocuğunun eğitimini sıkı takip ederdi.
Sevgisini
şefkatini her fırsatta ona hissettirirdi. Fakat yetişmesi için
gerekirse
kulağını çeker ve hafifçe kaşlarını çatıverirdi. Zira eğitim; disiplin,
titizlik ve ciddiyet isterdi. Sevgili hala Zübeyr'i bu özelliklere
sahib olarak
yetiştirmek için çırpındı durdu.
Gerçekten
de Zübeyr genç yaşta İslâm'ın kahraman bir fedâisi oldu. Fahr-i Kâinat (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'in: "Her Peygamberin havârisi, yardımcısı vardır. Benim de
havârim Zübeyr'dir." iltifatına mazhar oldu. Sağlığında Cennetle
müjdelendi. Sevgili hala Hz. Safiyye (r.anhâ) gayretlerinin neticesi
olarak
hayatta iken cennetle müjdelenen on sahâbîden birine anne olma şerefini
elde
etmiş oldu.
O,
Allah ve Resûlû yolunda hiçbir fedakârlıktan geri durmadı. Canıyla
malıyla
İslâm'ın yayılması için çalıştı. Mekke'de müşriklerin zulmü artınca
oğlu Zübeyr
ile birlikte Medine'ye hicret etti. Sevgili yeğeni Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'i orada da yalnız bırakmadı.
O,
gözü pek, cesûr ve korkusuz bir İslâm hanımıydı. Müthiş bir şecâat ve
metânete
sahibdi. Hanım sahâbîler arasında harbe iştirak eden ilk İslâm kadını
idi. O,
müşrik bir erkeği öldüren ilk müslüman hanım olarak tarihe geçmiştir.
Olay
şöyle nakledilir: İki Cihan Güneşi Efendimiz (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Uhud harbine çıkacağı
zaman
ailelerini ve akrabası bulunan kadınları, kızları, çocukları toplayıp
Medine'deki köşklerin en sağlamı ve en yükseği bulunan Hassan İbni
Sâbit'in
evine yerleştirmişti. Yaşlı ve sakat olduğu için de Hassan'ı savaşa
götürmeyip
evde bırakmıştı.
Uhud
harbinin kızıştığı sırada bir yahudi fırsat bilip kadınların bulunduğu
eve
yaklaştı. Savunmasız insanları öldürmek istedi. Bunu farkeden Hz.
Safiyye
(r.anhâ) derhal Hassan'a durumu bildirdi. "-Şu yahûdinin yanına var da
onu
gebert" dedi. Hassan hem yaşlı hem de rahatsızdı. Bana:
"Ey
Abdülmuttalib'in kızı, Allah seni esirgesin. Ben onun yanına inecek
kadar
kuvveti kendimde bulsaydım Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) ile Uhud'a gider ve
müşriklere
karşı savaşırdım." dedi. Bunun üzerine vazife kendisine kalan Hz.
Safiyye
(r.anhâ) bir çadır direğini veya bir sırığı alıp aşağıya indi. Adamın
kaçmaması
için kapıyı yavaşça araladı. Birden sırığı başına indirdi. Yahûdi
yediği darbe
sonucu bir daha kalkamadı ve öldü.
Hz.
Safiyye (r.anhâ) böylece büyük bir tehlikeyi önledi. Sonra evin en
yüksek
yerine çıktı ve harb meydanını gözetlemeye başladı. Müslümanların
gevşediğini
gördü. Hatta mağlubiyet haberleri gelmeğe başladı. Kalbine bir sızı
düştü.
Sevgili yeğenine müşriklerin bir zarar vermesinden endişelendi. Nihayet
dayanamayıp
eline bir kılıç aldı ve birkaç kadınla Uhud yolunu tuttu.
Karşılaştığı
ilk mücâhide Rasûlullah (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem)'in sağlığını, sıhhatini sordu. Sağ
olduğunu
fakat kardeşi Hamza'nın şehid edildiğini öğrendi. O bir elinde kılıç
öbür
elinde mızrağı ile ve intikam alma hırsıyla savaş meydanına doğru
koşmağa
başladı. Şehid kardeşinin cesedini görmek istiyordu.
Resûl-i
Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) efendimiz sevgili halasının elinde kılıç ve mızrağıyla
geldiğini
görünce oğlu Zübeyr'e:
"Anneni
geri çevir. Kardeşi Hamza'nın cesedini görmesin"
buyurdu. Zübeyr
(r.a.) koşup annesini karşıladı ve:
"Anne,
anneciğim!.. Rasûlullah (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) senin geri çekilmeni söylüyor." dedi.
Fakat
Hz. Safiyye (r.anhâ) hiç olmazsa kardeşinin cesedini görmek istiyordu.
Büyük
bir teslimiyet ve sabır içerisinde oğluna:
"Şayet
kardeşime yapılanı görmeyeyim diye geri döneceksem, ben onun kesilip
parçalandığını öğrenmiş bulunuyorum. Kardeşim bu felâkete Allah yolunda
uğradı.
Bundan daha büyük bir makam var mı? Biz Allah yolunda bundan daha
fazlasına
uğramaya da rıza gösteririz. İnşaallah sabredecek ve sevâbını Allah'tan
bekleyeceğim." dedi.
Hz.
Zübeyr (r.a.), annesinin ısrarını ve söylediklerini gidip İki Cihan
Güneşi
efendimize haber verdi. Sevgili halasının metânetine ve samimiyetine
inanan
Efendimiz: "O halde bırakın görsün." buyurdu.
Hz.
Safiyye (r.anhâ) elinde kılıç ve mızrağıyla, dehşet saçan bakışlarla
Rasûl-i
ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) efendimizi görünce: "Ya Rasûlallah! Anamın oğlu Hamza
nerde?
diye sordu. Efendimiz de: "O, şehidler arasında." buyurdu.
Halasını gözleri yuvasından dışarı fırlamış bir vaziyette intikam
hırsıyla
dopdolu gören Efendimiz aklî dengesinin bozulmaması ve bir zarar
gelmemesi için
elini sevgili halasının göğsüne koyarak ona duâ etti.
Hz.
Safiyye (r.anhâ) Resûl-i Ekrem Efendimizin duâsıyla biraz sâkinleşti.
Kardeşi
Hz. Hamza'nın cesedi başına geldi. Âzâları kesilmiş, paramparça vücûdu
yanına
çöktü. Dehşet verici hâdise karşısında için için ağlamağa başladı.
Sessiz
sessiz gözyaşlarını gönlüne akıttı. Büyük bir sabır, sükünet ve
tevekkül
içerisinde metin bir tavırla: "İnnâ lillâh ve innâ ileyhi râciûn
= Biz Allah'ın kullarıyız ve biz O'na döneceğiz." meâlindeki Bakara
Sûresi 156. âyet-i kerîmeyi okudu. Kadere boyun eğmenin enginliğinde
sükûnet
buldu. Takdire rıza ve teslimiyet gösterdi. Oradan sabır ve hüznün
canlı bir
örneği olarak ayrıldı.
İki
Cihan güneşi Efendimiz (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) sevgili halasının göstermiş olduğu sabır ve
metânete pek
sevindi. Ona şu müjdeyi verdi.
"Bana
Cebrâil aleyhisselâm geldi Melekler katında
Hamza'nın "Allah'ın ve Rasûlünün arslanıdır" diye yazıldığını haber
verdi"dedi.
* * *
Hz.
Safiyye (r.anhâ) metâneti ve kahramanlığı yanında şâirliği ile de
tanınmıştı. O
korkusuz bir yüreğe sahip olduğu kadar, ince ruhlu ve şiir söylemeye
kabiliyetli bir İslâm hanımı idi. Resûl-i Ekrem (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem)'in irtihali
üzerine
söylediği mersiyesi meşhurdur. O şöyle söylemiştir:
"Ey
Allah'ın Resûlü, sen bizim ümit kaynağımızdın,
Sen bize karşı iyilik yapandın, cefa eden olmadın.
Sen esirgeyen, yol gösteren ve öğreten olmuştun,
Allah'ın Resûlüne anam, teyzem ve amcam,
Dayım sonra kendi nefsim fedâdır.
Şayet insanların Rabbi, seni bize bıraksaydı;
Mes'ud olurduk. Fakat Allah'ın emri geçerlidir.
Allah'ın selâmı sana olsun ya Rasûlallah!
Senden râzı olarak Adn Cennetlerine koysun.
Hz.
Safiyye (r.anhâ) Peygamberimiz'in (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) vefatından sonra on sene daha yaşadı.
20 h.
yılda Hz. Ömer (r.a.)'ın hilafeti zamanında 640 m. senede 73 yaşlarında
iken
dâr-ı bekâya uçtu. Medine'de Baki kabristanlığına defnedildi. Cenâb-ı
Hakk'tan
şefaatlerini niyaz ederiz. Amin.
Cenâb-ı Allah, Sâfiyye bint-i Abdûlmuttâlib Hazretleri'nden ve diğer tüm Hanım Sahâbe Annelerimiz'den razı olsun. Bizleri de şehitlik ve şehidelik mertebesiyle müjdelesin. Bu mübarek Hanım Sahâbe Annelerimiz'in şefaâtlerine nâil eylesin bizleri... Amin.
Altınoluk Dergisi
Yorum Gönder