Ümmü Süleym...
O,
mehri İslâm olan, evliliği iman kurtaran bir sevdâlıydı. Ebû
Talhâ (Radıyallahû Anh) ile evliliğinden çok az bir zaman geçmişti. İki Cihan
Güneşi
efendimiz Mekke'den Medine'ye hicret etmiş, Ebû Eyyûb el-Ensârî (Radıyallahû Anh)'ın evine
yerleşmişti. Bir hizmetçisi de yoktu. Ashabının her biri sevinçlerinden
hediyelerle hoş geldiniz'e gidiyordu. Ümmü Süleym (Radıyallahû Anhâ) da uğrunda
bütün
sıkıntılara katlandığı biricik oğlu Enes'i hediye etmek istiyordu.
Oğlunun
Resûlullah (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem)'in hizmetinde bulunmasını ve onun terbiyesinde
yetişmesini
arzu ediyordu. O sırada Enes on, onbir yaşlarında idi. Ebû Talhâ ile
birlikte
Enes'in elinden tutup Fahr-i Kâinat (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'in huzuruna
geldiler. Ümmü
Süleym (r.anhâ) engin bir muhabbet ve son derece nâzik bir
edâ ile:
"Ya
Resûlallah! Enes terbiyeli, zekî bir çocuktur. Sizin hizmetinizde ve
terbiyenizde bulunması için getirdim. Bizim hediyemiz olarak lütfen
kabul
buyurun!.." dedi. Ayrıca onun için duâ etmesini ricâ etti.
Ümmü
Süleym (r.anâ)'ın bu nezâketinden pek memnun kalan Sevgili
Peygamberimiz
Enes'i yanına aldı ve ona şöyle duâ etti: "Allahümmerzukhü mâlen
ve
veleden = Ey Allahım! Ona mal ve evlâd ihsan et."
buyurdu.
Hz.
Enes (r.a) duâlar bereketiyle 103 sene gibi uzun bir hayat
yaşadı. Çok sayıda mal ve evlâda sâhip oldu. Rasûlullah (s.a)
efendimizin
nurundan, ilminden, feyzinden kana kana istifade etti. En çok hadis
rivayet eden
sahâbîlerin üçüncüsü oldu.
Ümmü
Süleym (r.anhâ) ile Ebû Talhâ (r.a) birlikte mesut bir hayat
yaşıyorlardı. Evliliklerinin üzerinden bir yıl geçtiğinde bir oğulları
dünyaya
geldi. Adını Ebû Umeyr koydular. Çocuk evin neşe ve sevinç kaynağı
oldu. Gün
geçtikçe büyüyordu. İki Cihan Güneşi efendimiz bu âileyi sık sık
ziyarete
gelirdi. Bir defasında Ebu Umeyr'i neşesiz gördü. Annesine: "Ey
Ümmü
Süleym! Oğlunuzu neşesiz görmemin sebebi nedir?" dedi. O da: "Ya
Rasûlallah! Onun oynamakta olduğu bir kuşu vardı. O öldüğü için
üzüntülüdür." dedi. Bu cevap üzerine Rahmet Peygamberi Efendimiz (s.a)
çocuğun yanına vardı. Başını okşayarak onu teselli etmek üzere: "Ey
Ebû
Umeyr! Ne oldu senin nügayr?"diyerek latîfe yaptı.
Ebû
Talhâ (r.a) da eve her gelişinde ilk defa Ebû Umeyr'i sorardı.
Onu kucağına alır, sever ve şakalaşırdı. Birgün bu hayat dolu çocuk
hastalandı.
Anne ve babası ne kadar uğraştıysa da derdine şifa bulamadılar.
Babasının evde
olmadığı bir sırada çocuğun hastalığı tehlikeli bir hal aldı. Şiddetli
ateşler
içerisinde ruhunu teslim etti.
Ümmü
Süleym (r.anhâ) metânet sâhibi bir hanımdı. Engin bir sabır
içerisinde telâşa kapılmadan, sâkin, mütevekkil ve kadere râzı bir
halde,
feryad ü figan etmeden çocuğu yıkayıp, kefenledi. Kokular sürerek
üstünü örttü.
Evdekilere de; Ebû Talhâ'ya ben haber verinceye kadar siz bir şey
söylemeyin
diye tenbihatta bulundu. Bir müddet sonra Ebû Talhâ eve geldi. Oğlunun
durumunu
öğrenmek istedi. Ümmü Süleym (r.anhâ): "Biraz rahatlamış olacak,
eskisinden daha sâkin..." dedi. Ölüm haberini birden vermek istemedi.
Hemen kalkıp daha önce hazırladığı yemeği beyinin önüne getirdi. Ebû
Talhâ
(r.a.) hanımının telaşsız halinden çocuğun iyileştiğini zannetti.
Birlikte
yemek yediler, sohbet ettiler.
Ümmü
Süleym (r.anhâ) beyine karşı sâkin ve güleryüzlü görünerek
onun istirahatini ve gecesinin neşe ile geçmesini sağladı. Sabah namazı
mescide
gitmek üzere hazırlanan kocasına: "Ya Ebâ Talhâ! Şu komşumuzun
yaptığına
bak! Kullanmak üzere benden emanet aldıkları malı geri almak için
gittiğimde
vermek istemediler. Ağırlarına gitmiş!..." diyerek dikkat çekti. Ebû
Talhâ
(r.a) da: "Olur mu öyle şey!. Hiç iyi etmemişler." dedi. Kocasını bu
şekilde hazırlayan Ümmü Süleym (r.anhâ): "Ya Ebâ Talhâ! Oğlun senin
yanında Allah'ın bir emaneti idi. Onu geri aldı." dedi. Ebû Talhâ (r.a)
birden bire şaşırdı. Söyleyecek bir şey bulamadı ve: "İnnâ
lillâh ve
innâ ileyhi râciûn = Biz Allah'dan geldik Allah'a
döneceğiz."
âyetini okuyarak teslimiyet gösterdi.
Sabah
namazı için mescide gitti. Namazdan sonra İki Cihan Güneşi
efendimize o geceki durumlarını arzetti. Efendimiz de: "Allah bu
gecenizi hakkınızda mübarek kılsın" diye duâ etti.
Ümmü
Süleym (r.anhâ) böylesine sabır ve metânet sâhibi,
kocasına hizmetli, kadere teslimiyetli, zekî bir hanımefendi idi. Allah
Teâlâ
onun sabır ve teslimiyetine karşı yıl dolmadan başka bir oğlan evlâdı
ihsan
etti. Çocuğu Enes'in kucağına vererek İki Cihan Güneşi efendimize
ismini koymak
üzere gönderdi. Efendimiz çocuğa Abdullah adını verdi. Mübarek
ağızlarında
hurma çiğneyerek damağına sürdü. Çocuk dili ile yalamaya başlayınca
Fahrî
Kâinat (s.a) efendimiz: "Medineliler hurmayı sever." buyurarak
latîfe yaptı. Ona bereketli ömür niyazında bulundu. Bu duâ bereketiyle
Abdullah'ın yedi veya dokuz oğlu olduğu ve hepsinin ilim ehli, Kurra
hâfız
oldukları rivayet edilmektedir.
Ümmü
Süleym (r.anhâ) bir iman fedâisiydi. Rasûlullah (s.a)
sevgisiyle dolu bir gönle sâhibti. Bu sevgi uğrunda canını fedâ
etmekten
çekinmezdi. Savaş meydanlarında hizmet için koştururdu. Hz. Âişe
(r.anhâ)
annemizle Uhud'da ashâba kırbalarla su taşımış, yaralılara yardımcı
olmuşlardır.
O
gün Sevgili Peygamberimiz Ümmü Süleym (r.anhâ)'yı elindeki
hançeri ile görünce: "Ey Ümmü Süleym bu hançer ile ne yapacaksın?"
buyurdu. O da: "Ya Rasûlallah! Onu bugünler için hazırlamıştım. Yanıma
aldım ki, müşriklerden birisi yaklaşacak olsa karnını yaracağım." dedi.
Sonra: "Yâ Rasûlallah! Etrafınızdan dağılıp kaçanları da öldüreyim
mi?" dedi. İki Cihan Güneşi Efendimiz tebessüm etti ve: "Ey Ümmü
Süleym! Allah Teâlâ'nın yardımı bize yetişti ve zafer ihsan etti."
buyurdu.
Ümmü
Süleym (r.anhâ) sevgi dolu idi. Çok cömertti. Resûl-i Ekrem
(s.a) efendimiz hânesine sık sık ziyarete giderdi. Evine teşrif
ettiklerinde
bir şeyler ikram edebilmek için can atardı. Bazan günlerce biriktirdiği
yağ ve
benzeri yiyeceği bazen, evinde pişirdiği yemeği, bazen de, turfanda
çıkmış
meyveden, yaş hurmadan bir zenbile doldurur oğlu Enes ile hâne-i
seâdetlerine
gönderirdi. Sevgi ve hürmetinden dolayı Rasûlullah (s.a) efendimizin
üzerine
oturduğu minderi, namaz kıldığı eşyayı başkasına çıkarmaz, hâtıra
olarak
saklardı.
Birgün
Fahr-i Kâinat (s.a) efendimiz evine geldi. Biraz sohbet
ettikten sonra asılı duran deriden yapılmış su kabını alarak su içti.
Ümmü
Süleym (r.anhâ) o su kırbasına Rasûlullah(s.a)'ın ağzı değdi diyerek
teberrük
niyetine hâtıra olarak sakladı.
Yine
birgün ziyarete geldiğinde öğle kaylûlesi için iki Cihan
Güneşi efendimiz sağ yanına uzanmıştı. Mübarek alınlarında tomurcuk
tomurcuk
ter damlaları birikmişti. Ümmü Süleym (r.anhâ) bunu fırsat bilip inci
daneciği
terleri toplamaya başladı. Temiz bir bez parçası ile alnını siliyor ve
bir kaba
sıkıyordu. Efendimiz uyandı ve: "Ümmü Süleym ne yapıyorsun?"
buyurdu. Cevaben: "Ya Rasûlallah! Bereket için alnınızda biriken ter
damlalarını topluyorum." dedi. Resûl-i Ekrem (s.a) efendimiz tebessüm
buyurdu.
Birgün
hacca hazırlık yaparken Efendimiz (s.a) ona: “Ey Ümmü
Süleym! Bu yıl bizimle hacca gelir misin?" buyurdu. O da: "Ya
Rasûlallah! Kocamın iki binek hayvanı var. Birine kendi binip hacca
gidecek,
diğeri de hurma bahçesini sulamakta kullanılacak." dedi. Fahr-i Kâinat
(s.a) efendimiz onun gönlünü hoş tutmak üzere: "O halde Ramazan'da
bir
umre yap. Bu ayda yapılacak umre, benimle birlikte yapılan bir hac
karşılığındadır." buyurdular. Bir rivâyete göre de Ümmü Süleym
(r.anhâ)'yı annelerimizle birlikte Hacca götürdüler.
Ümmü
Süleym (r.anhâ)'nın fazîletlerî, üstün ahlâkî meziyyetleri
çoktur. Onun Rasûlullah (s.a)'in sevgisiyle yanıp tutuşan bir gönlü
vardı.
Efendimize bütün varlığıyle, derin sevgi ve hürmetiyle hizmet etti.
Onun uhrevî
derecesi büyüktü. İki Cihan Güneşi Efendimiz onun hakkında: "Rüyamda
cennete girdim. Önümde bir hışırtı işittim. Bir de baktım ki, Milhan
kızı Rumeysâ
orada." buyurarak Allah ve Rasülü katındaki sevgi ve mertebesine
işaret buyurdu.
Cenâb-ı Allah, Ümmü Süleym Hazretleri'nden ve diğer tüm Hanım Sahâbe Annelerimiz'den razı olsun. Bizleri de şehitlik ve şehidelik mertebesiyle müjdelesin. Bu mübarek Hanım Sahâbe Annelerimiz'in şefaâtlerine nâil eylesin bizleri... Amin.Altınoluk Dergisi
Yorum Gönder