Şâfiî mezhebinde derin fıkıh alimi ve meşhûr veli. Tebrizlidir. Künyesi Ebü'l-Ferec olup, "Zâz" diye meşhûrdur. 1040 (H. 432) senesinde İran'da Tebrîz'e bağlı Serahs kasabasında doğdu. Sonra Merv'e yerleşti. Birçok âlimden hadîs ve fıkıh ilmini öğrendi. Kâdı Hüseyin'in önde gelen talebelerindendi. Şâfiî mezhebinde büyük bir âlim olarak yetişti. Çeşitli memleketlerden gelen pek çok kimse kendisinden ilim aldılar. Çok talebe yetiştirdi. 1101 (H. 494) senesinin Rebî-ül-âhir ayında vefât etti.
Merv şehrine gelip yerleştikten sonra, Kâdı Hüseyin'den fıkıh ilmini öğrendi. Merv'deki Şâfiî âlimlerinin en üstünü oldu. Ebü'l-Kâsım el-Kuşeyrî, Hasan bin Ali el-Mutavvi'î, Ebü'l-Muzaffer Muhammed bin Ahmed et-Temîmî ve daha başka âlimlerden hadîs-i şerîf dinleyip ezberledi. Kendisinden de; Ebû Tâhir es-Sincî, Ömer bin Ebî Mutî', Ahmed bin Muhammed bin İsmâil en-Nişâbûrî ve daha başkaları hadîs-i şerîf rivâyet ettiler.
İlimde yüksek dereceye ulaşan âlimlerden olup zühd ve verâ sâhibi, haram ve helâli ziyâdesiyle gözeten biri idi. Az yer, az içerdi. Kendisinden ilim öğrenmek için, çeşitli memleketlerden pek çok talebe geldi. Böylece ismi ve ilmi, birçok şehirlerde duyuldu.
Ebû Sa'd es-Sem'ânî diyor ki: "O, İslâm âlimlerinin en büyüklerinden birisi idi. İsmi çeşitli yerlerde darb-ı mesel oldu. Çünkü o, Şâfiî mezhebini ve onun imâmına âit en ince bilgileri ezbere biliyordu. İmlâ ismini verdiği eseri, her yere yayıldı. Kendisine dört bir taraftan gelen büyük âlim ve fakîhler ilim tahsîl ettiler. Bu hususta ona sarsılmaz ve çok büyük îtimâdları vardı. İlmi çok geniş olup, kendisine yetişen olmadı. Fetvâları o kadar kuvvetli idi ki, aksini bildiren çıkmadı. Fazîletinin ve ilminin çokluğu ile berâber, dînine çok bağlı, verâ sâhibi, günahtan uzak duran bir zât idi. Yiyip içmede ve giyinmede ihtiyatlı hareket eder, haram ve şüpheli olmasından çok sakınırdı.
Hanımı Hurre binti Abdurrahmân anlatıyor:
Kocam pirinç yemezdi. Çünkü pirinç, ekildiği zaman suya ihtiyâcı çok olurdu. Pirinç ekenlerin, bu ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ister istemez başkalarına haksızlık yapmış olabileceklerini düşünürdü.
Hanımı şöyle anlatır:
Evimize hırsız girmiş, giyecek eşyâların hepsini alıp götürmüştü. Hattâ üzerinde namaz kıldığım seccâdem dahî alınmıştı. Kocam İmâm-ı Abdurrahmân'ın cübbesi, evin ortasındaki bir ipin üzerinde bulunduğu halde alınmamıştı. Hırsız, beş ay sonra bulunup yakalandı. Çalınanların çoğunu geri verdi. Fakat bazı şeyleri getirmedi. Kocam hırsıza; "Niçin cübbemi almadın?" diye sordu. Hırsız da; "Ey Şeyh! O gece birkaç defa almak istedim. Ona yaklaşınca her defâsında, ondan bir ateş parladı. Hattâ beni yakacaktı. Sonunda onu ipin üzerinde bırakarak, evden ayrıldım." diye cevap verdi.
Başlıca eserleri şunlardır:
1) Kitâb-ül-Emâlî veya İmlâ: Şâfiî mezhebinde kıymetli bir fıkıh kitabıdır.
2) Et-Ta'lîka.
Esnevî; Mühimmât ismindeki eserinde diyor ki: "Râfi çoğu nakillerini İmâm-ı Gazâlî'nin sözleri dışında, altı kitaptan yapardı. Bunlar Tehzîb, Nihâye, Tetimme, Şâmil, Tecrîd-i İbn-i Kec ve Abdurrahmân bin Ahmed'in Emâlî'sidir."
1) Mu'cem-ül-Müellifin; c.5, s.121
2) Tabakât-üş-Şâfiîyye; c.5, s.101
3) Tehzîb-ül-Esmâ vel-Lüga; c.2, s.263
4) Şezerât-üz-Zeheb; c.3, s.400
5) İslâm Âlimleri Ansiklopedisi; c.4, s.312.
Cenâb-ı Allah, Abdûrrahmân bin Ahmed Hazretleri'nden razı olsun ve makâmını yüceltsin, alî eylesin. Bizleri de şehitlik ve şehidelik makâmıyla müjdelesin. Bu mübarek Allah Dostları'nın himmet, bereket ve şefaatlerine nâil eylesin bizleri... Amin.
Yorum Gönder