Nakşibendilik yolunda vird, günlük ders olarak yapılan zikirdir. Bu ders, müridin kalbindeki manevi hastalıkları yok etmesi için verilir. Vird, kişiye özel verilen zikir dersidir. 24 saat içinde bir defa yapılır. En azı 5000 defa kalp üzerinde Allah adı zikredilir. 21.000'den sonrası 101.000'e kadar “letaif zikri” adı verilir. Bundan sonra da nefiy ve ispat (kelime-i tevhid zikri) adıyla zikir yapılır. Vird, kalpten Allah’ı zikretmenin adıdır.
İzin Alarak Vird Çekmenin Önemi
Vird dersine, sofiler arasında “tesbih çekmek” adı da verilir. İnsan kendi başına tesbih çekse beklenen faydayı göremez. Hatta zarar bile görebilir. Bu yola girmeden önce veya girdikten sonra kendi başına hareket ederek, usulüne uygun davranmayan bazı müridlere şeytan musallat olmuş olabilir. Ancak kâmil bir mürşidin izniyle ve usûlüne göre yapılan zikirde bu duruma rastlanmaz.
Vird ve varidat, aynı kökten türetilmiş Arapça iki kelimedir. Varidat, kalbe gelen ilham ve manevi feyizler demektir. Çünkü mürşid-i kamil, müridine zikir dersi verirken (telkin) zikirden meydana gelen varidatı da bilir. Mürşid-i Kâmil, mürid nasıl zikretmesi gerekiyorsa ona göre ders verir. İnsanın manen kaldırabileceği kadar ders verir. O zaman mürid zarar görmez. Yoksa kişi, kendi başına istediği yapmaya kalkarsa faydadan çok zararını görebilir.
“Vird tedavi etmelidir. Eğer mürid, virdini tamamladıktan sonra, ‘Ben bu günahkar halimle Allah’ı zikretmeye ehil değilim. Eğer kurban, sen himmet etmezsen, bu zikir Allah katında makbul bir zikir olmaz’ diye düşünürse işte bu acizlik hali, Allah Teala’nın çok daha hoşuna gider. Bu, şaka değil, oyun değil, belki de müridin Allah katında en makbul amelidir.” Gavs-ı Sani Hazretleri (Kaddesallahû Sırrûh)
Bu yolun büyüklerinden Gavs-ı Bilvanisi hazretleri (Kaddesallahû Sırrûh) bir sohbetinde, “Bir kimse, mürşidinden habersiz 100.000 kere tesbih çekse, bir kimse de mürşidinden talimat alarak yine 5000 defa tesbih çekse, 5000 defa tesbih çeken daha fazla istifade etmiş olur” buyurmuştur. Çünkü vird-den maksat, kalbin manevi olarak çalışmasıdır. Sûfi, kalp virdini çekerek letaiflerinin harekete geçmesini sağlamış olur.
Letaif Ne Demektir?
Letaif, “insan bedeninde yer alan bazı zikir merkezleredir. Bu merkezler sayesinde insan bedeni zikreder hale gelir. Çünkü her insan bedeni toprak, su, hava, ateş ve nefisten meydana gelir. Bunlar yaratılmış maddi alemden birer parçadır. Onun için bunlara “halk alemi” denir. Diğer beş özellik daha vardır ki bunlar kalp, ruh, sır, hafi ve ahfadır. Bunlara da “emir alemi” denir. Emir aleminin maddi bir şekli yoktur. Yüce Allah insanı, bu on özelliği ile yaratmıştır. İnsandan kemal/manevi olgunluk istenmektedir.
İnsan bedeninde emir aleminin letaif yerleri şöyledir: Sol memenin dört parmak altı, kalptir. Sağ memenin dört parmak altı ruh letaifinin yeridir. Sol memenin iki parmak üstü de sır letaifinin, sağ memenin iki parmak üstü ise hafi letaifinin yeridir. Göğüs kafesinin üst ucu yani gırtlak çukurunun olduğu yer de ahfa yeridir. Nefsi letaifi iki kaşın orta yeridir. Bütün letaiflerin merkezi kalptir.
İnsan bir mürşidin nazarını alınca, içindeki nefsin gücü azalmış; yani nefis felç olmuş gibi olur. İki kaşımız arasında bulunan nefsin başı ile iki kürek kemiği arasında yer alan nefsin ayakları toparlanmaya başlar. Etkileri azalır. O zaman letaifler yükselmeye başlar. Nefis de onlara tabi olur. Bu sayede nefsin kötü sıfatı değişmeye başlar.
Virdin Faydası
Bu yolda, ömründe doğru dürüst bir ibadet yapmamış, kötülüklerin hepsini işlemiş, tesbihini de samimiyetle ilk çektiği gün, bütün eşyanın zikrini duymaya başlamış kişiler vardır. Bundan daha güzel olanı şudur; bu yolda, Rabb-ûl Âlemin'in aşk ve muhabbeti, zikir ile kalpte nasıl devamlı tutulacağı öğretilir.
Vird çekerken mürid, lisan-ı hal ile, “Göklerin ve yerin Rabb ‘i kimdir?” (Ra’d 13/16) buyuran Rabbimiz’e, “Allah’tır” diyerek cevap vermiş olur. Zira kalbimiz, yüce Allah’ın evidir. Biz de ayette geçtiği gibi, “De ki, Allah” (Ra’d 13/16) sırrınca, “Allah” diyerek bu evin kapı tokmağını vurmuş oluruz.
Virdin Temel Özelliği
Kalp Allah’tan (Celle Celâlûhu) başka her şeyi unutursa, gerçek kulluğun gereği olan her şey kendiliğinden kalbe dolar. Çünkü kalp görülmeyen, tutulmayan bir şeydir, yani madde değildir, yer kaplamaz. Ancak yürek dediğimiz et parçası farklıdır.
Tasavvuf, kalbin ıslah edilmesiyle ilgilenir. Kalbin yürekle ilgili olan kısmı, aklın beyin ile olan ilgisine benzer. Mesela bir şişeye hava sokmak için uğraşmak gerekmez.
Şişedeki sıvıyı boşaltmak yeterlidir. Şişedeki sıvı boşaltılınca hava da kendiliğinden içeri girer. Kalp de buna benzer. Mahlûkların sevgisi hatta düşünceleri kalpten çıkarılınca oraya Allah (Celle Celâlûhu) sevgisi, nuru, feyzi, marifeti kendiliğinden girer.
Onun için bu yolun büyükleri virde, gizli zikir özelliği ile bakmışlardır. Çünkü zikir gizli olarak yapıldığı zaman pek çok kalbi hastalıktan kişiyi kurtarır, ıslah eder. Mesela sadat-ı kiram efendilerimiz vird esnasında, “Vesvese gelirse onu kovmaya çalışmayın.
Zira aslında vesvesenin bir zararı yoktur. Siz vesveseye hiç aldırış etmeyin, ona itibar etmeyin ve düşünmeyin. Onunla alakadar olup durmayın. Fakat virdi çekmeye devam edin. Çünkü vird çekmeye devam ederseniz, zikrin nuru meydana gelir ve bu nur kalbe tesir eder” buyurmuşlardır.
Çünkü insanın kalbine tesir eden kelimeler değil, onun içindeki nurdur. Kalbe nur girdi mi vesvese de kaybolur. Bu sebeple mürid, virdi çekmek için gösterdiği gayretten dolayı vesvese geldiğini bilmelidir. Sevgili Peygamberimiz (Sallâllahû Aleyhi Ve Sellem) buyurmuş:
“İnsanı korumakla görevli (hafaza) meleklerinin işitmediği gizli zikir, onların işittiği (açık) zikirden yetmiş kat daha faziletlidir.”
Vird Ne Zaman Çekilir?
Virde başlama ve bitirme saati çok önemlidir. Mürid bir vakti (sabah, öğlen, ikindi, yatsı) belirleyip ona niyet ederek kendine o vakti adet edinmelidir. Bu kimse arada bir (uyuyakalmış, hasta olmuş, ve benzeri) belirlediği vakte riayet edemezse bir şey olmaz. Efdal olan imsaktan imsağadır. Vird dersi yirmi dört saat içinde tamamlanır.
Yukarıda söylediğimiz gibi başlangıç saati ile bitirme saatini herkes kendi durumuna göre ayarlayabilir. Malum; oruç tutarken imsak vakti girince, eski gün de bitmiş oluyor. İmsak vakti başladığında nasıl ki yemek ve içmek sona eriyorsa; aynen bunun gibi, virde başladığımız saatten yirmi dört saat sonrasına kadar zikir yapabiliriz. Ancak 24 saat bitince, yeni günün vazifesi başlamış olur.
Şeyh Abdurrahman-ı Taği Hazretleri (Kaddesallahû Sırrûh) buyurdu: “Virde sabah ve akşam vakti arasında herhangi bir vakit tahsis edilmesi gerekir. Çünkü bu güneşin doğuşu ile batışı vaktinde ve ikisi arasındaki zamanı ihya etmek, bu yolun büyüklerine göre en mühim işlerdendir. Hatta büyükler bu işi, tarikatta farz kılınmış namaz gibi önemli görmüşlerdir.”
Vird Nasıl Çekilir?
Vird tesbih ile çekilir. tesbihi sağ elimize alırız. Daha önce letaifte tarif ettiğimiz şekilde kalbimizin hemen alt kısmına elimizi koyup dilimizi damağa yapıştırarak her bir tesbih tanesini “kalbimizden” Allah Allah diyerek çeviririz. Bunu söylerken dilimizin damağımıza yapışık olmasına dikkat ederiz. İçimizden söylediğimiz Allah kelimesinin manasını düşünürüz. Kalbin illa o kelimeyi söyleyip söylememesi mühim değildir. O mananın kalbe yerleşmesi lazımdır.
Burada kıymetli olan, kalbin her seferde atışına uygun olarak “Allah… Allah…” demesi değildir. Asıl önemli olan, “Allah” manasının kalbe yerleşmesidir. Bu mana kalbe yerleşince, kalbin devamlı Allah’ı hatırlama kabiliyeti ortaya çıkmış olur.
Mananın kalbe yerleşmesinin anlamı şudur: Diyelim ki yalnız kalbin atışı ile beraber olarak Allah kelimesi söylenmiş olsa; normal bir kalp dakikada altmış kere atar. Biz de dakikada altmış kere “Allah… Allah…” demiş oluruz. Ama mana oraya yerleşirse kesintisiz binlerce kere “Allah… Allah…” diye zikir meydana gelir. Onun için biz, yalnız kelimenin manasını düşünüp bu manayı kalbe yerleştirmeye gayret ederiz. İnsan o manayı kalbe yerleştirdiği zaman artık o kelimeyi söyleyince artık kelimenin anlamına takılıp kalmaz.
Peki, “Allah” kelimesinin manası kalbe yerleşince ne olur? İşte o zaman Peygamber Efendimiz’in (Sallâllahû Aleyhi Ve Sellem) tarif ettiği “ihsan makamı” elde edilmiş olur. İhsan makamına ulaşan kişi, sanki devamlı Allah Teala’yı görür gibi yaşamaya çalışır.
“Mürşidin sureti, göz önüne gelmediğinde rabıta yaparken acele etmeyin. Virdin başında ve sonunda mürşidin sureti göz önüne gelmese de rabıta yapmak gerekir; işlediğin günahı düşün.” Şeyh Abdurrahman-ı Taği hazretleri (Kaddesallahû Sırrûh)
Vird İnsana Ne Kazandırır?
Bu yolun büyükleri, kalbi, boş bir kaba benzetirler: “İnsan, bir kamil mürşide tabi olmadan önce nefis, bu kabın içerisine dünya düşüncesini ve sevgisini doldurur. Halbuki Rabb-ûl Âlemin, kalbi, kendi sevgisinin ve zikrinin doldurulması için yaratmıştır. Aksi halde nefis, insan kalbini yaratılış gayesinden başka şeyler için kullanmaya başlar.”
İşte Sadat-ı Kiram (Kaddesallahû Esrârehûm Aleyhim Ecmâîn Ve İlâ Rûhî), kalpteki yaratılış gayesine uygun olmayan, işe yaramaz şeyleri kalpten çıkarırlar. Onların yerine Allahû Teâlâ’nın sevgisinin, zikrinin kalbe yerleşmesi için bize bir usul gösterirler.
“Zikir çekmeyen (gerçek manada) Nakşibendi olamaz.” (Gavs-ı Sani Hazretleri Kaddesallahû Sırrûh)
Bu vird dediğimiz tesbih çekme işi, kalpteki dünya sevgisini yavaş yavaş çıkartır. Yerine Allahû Teâlâ’nın gerçek sevgisini koymaya başlar. Kalp zikri tamam olunca da letaiflere geçilir. Tesbih bu sefer letaifler (vücudun manevi zikir merkezleri) üzerinde çekilir. Letâif zikri çekenler de tesbih çeker. Nihayet letaif zikri de bir müddet sonra biter. Kalp zikri dediğimiz ders, maksat hasıl oluncaya kadar devam eder. Netice manevi hastalıklardan kurtulmaya bağlıdır. Hastalıklar geçince ne olur? Mürid de insan-ı kamil olur, eğer ilmi icazeti varsa insanlara irşad etme izni verilir.
Kamil mürşidler, evliyalar mutlaka bu safhalardan geçmişlerdir. Bu makamları geçen kişilere, dışarıdan baktığınızda bir değişiklik göremezsiniz. Onun için insan, evliyayı karşısında görse hemen ayırt edemez. Çünkü değişiklik içeride kalpte olur. Değişiklik içte olduğu için insan dışarıdan bakmakla bir şey anlamaz. Şeyh Abdurrahman-ı Taği Hazretleri (Kaddesallahû Sırrûh) buyurdu:
“Yüce Allah bir kimseye, fazilet ve ihsanıyla bu yola girmeyi, bir şeyhi sevmeyi, ilahi muhabbetten içirmek suretiyle iyilikte bulunmuş olsa, bu yolun büyükleri, o kişide ihlas, muhabbet ve teslimiyet meydana gelmesi için bu halin peşinden vird dersi verirler.”
Sadat-ı Kiram Efendilerimiz (Kaddesallahû Esrârehûm Aleyhim Ecmâîn Ve İlâ Rûhî), kalplerdeki hastalıklardan bizi kurtaracak manevi doktorlardır. Doktorun verdiği reçeteyi takip etmek lazımdır. İnsan kendi aklına göre günde şu kadar Kur’an okursam, şu kadar salavat çekersem, şöyle yaparsam şöyle sevap olur, böyle sevap olur, diyerek bu seviyeye gelemez. Çünkü bunların bizi nasıl tedavi edip etmeyeceğini bilmiyoruz? Hangisi yapılırsa daha faydalı olur, biliyor muyuz? İlacın dozunu doktor biliyor, doktorun dediğini yapmak gerekir.
Peki, bizler Allah’tan haşa uzak mıyız? Elbette değiliz; zira müslümanız. Burada anlatmak istediğimiz, Müslümanlığın değerinin nasıl artacağıdır. Çünkü Allahû Teâlâ her zaman kullarına yakındır. Ama biz, Allah’a yakınlaşmıyoruz. O devamlı bizim yanımızda olduğu halde biz O’nu her zaman hatırlamıyoruz. Niye? İçimizdeki manevi hastalıklardan … Halbuki insanın asli görevi, Allah’ı her zaman hatırlamak ve anmaktır.
Gavs-ı Sani Hazretleri (Kaddesallahû Esrârehûm) buyurdu: “Gönlün gıdası zikirdir. Günahlar, şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse, yüce Allah’ın zikrine devam etmelidir. Günah işleyenler, kalplerini zayıflatıp şeytanı kuvvetlendirmiş oluyorlar. Şeytanı kuvvetli olanın da dini zayıf oluyor.”
Mürid vird çekmeye başlayınca, daha önceden bedenimizi kendi bildiği gibi çekip çeviren nefis, bu defa zayıflamaya başlar, yalnız kalır. Bedenin organları da ibadet etmekten zevk alır. Çünkü “halk alemi”nden olan nefis, “emir alemi”nden olan kalp karşısında mağlup olmuş ve onun emrine girmiş olur. Onun için de beden ibadet etmekten haz duymaya başlar. Bu yüzden vird çok önemlidir.
Gavs-ı Hizâni Hazretleri (Kaddesallahû Sırrûh) buyurdu: “Nafile amelleri, kamil bir mürşidden izin almadan kimse yapmasın. Eğer kâmil bir şeyh bulamaz ise o zaman istifade etsin.”
Hamdolsun alemlerin Rabb’ine, Salât ve selam O’nun Habib-i Ekremi’ne, âline ve ashabına …
Ahmet ÇAĞIL & Mehmet ILDIRAR (Kaddesallahû Esrârehûm Aleyhim Ecmâîn Ve İlâ Rûhî)
Vird Konusunda Dikkat Edilmesi Gerekenler
Kişi virdine hangi saatte başlarsa ertesi gün yine aynı saate kadar sayıyı tamamlamalıdır.Örneğin sabah namazından sonra misal olarak saat 6:00 da başlayan kişinin çektiği sayıyı ertesi gün saat 6:00 olmadan bitirmesi gerekir.Ertesi gün yine o saatte yeni virde başlanmalıdır. ''Bu konuda şu misal verilebilir; kişinin devamlı kullanması gereken ve saatleri belirli olan ilaçları vardır.Bu ilaçlar da ancak zamanında alındığında fayda vermektedir. örneğin;antibiyotik,kemo terapi v.b. gibi''.Eğer o saate kadar sayıyı tamamlamamışsa da yine de aynı saatte misaldeki gibi sabah 6:00 da yeni vird'e başlamalıdır.Tamamlamadığını o saatten sonra tamamlama imkanı kalmaz,kaza edilemez. '' Yani bir seansı kaçıran veya yarıda kesen hasta bir dahaki randevu saatinde orada bulunmalı ve tedaviye devam etmelidir.İki dozu birden alması uygun değildir.'''
Virde başlayan kişi tamamını bir seferde çekmiş ise ertesi gün yeniden başlama zamanı olan saat 6:00 ya kadar yeni sayıya başlayamaz.Çünkü 24 saat periyodu tamamlanmamıştır.Eğer başlayacak olursa 24 saat içerisinde çekmesi gereken sayıyı aşmış olur.Yani örneğin 5000 çekiyorsa ve 24 saat dolmadan yenisine başlarsa kendiliğinden sayıyı arttırmış,belki o gün içersinde 7000 belki daha fazla çekmiş olacaktır. '' Yani bu da yine ilacın dozunun aşılması demektir ve üstelik doktorum izni ve onayı olmaksızın yapılmış olur.'''
Kişi kendi durumuna göre virde başlama zamanını kendisi belirleyebilir ve kendisine uygun bir düzen kurabilir.Örenğin işe gitmek için evinden sabah erken çıkan,vardiya ile çalışan,ev durumu kalbini vererek bu zikri yapmaya müsait olmayan kişiler,kendi durumlarına göre,sakin olan ve kalplerini verebilecekleri zaman göre bu düzeni ayarlayabilirler.Ancak başlamak için en efdal vakit sabah namazından sonra olduğundan,mümkünse en azından o saatte başlangıcı yapıp geri kalan sayıyı daha sonra ki bir zamana bırakabilirler.Yani ilk 1000'i sabah namazından sonra çekip geri kalan sayıyı kalan 24 saat içerisine bölebilirler.
Başalama zamanı illa ki imsaktan sonra olacak diye bir kaide yoktur.
Başlamak ve çekmek için en efdal vakit sabah namazından sonradır.
''Bunun sebebi ise Rasulullah (sav) efendimizin şu Hadis-i Şerifleridir: '' Kim sabah namazını cemaatle (erkekler için cemmat kastedilmiştir) kıldıktan sonra,güneş çıkıncaya kadar Allahû Teâlâ'yı zikrederse,sonra 2 rekat namaz kılarsa ona eksiksiz bir Hac ve bir Umre sevabı verilir.''
Bir kerede de çekilebieceği gibi bölüp,bölüp de çekilebilir.Yalnız parçalara bölünmesi daha efdaldir.
Vird için efdal vakitler; sabah namazından sonra güneş çıkıncaya ve ikindi namazından sonra güneş batıncaya kadar olan vakitlerdir. Bunlardan başka zamanlarda da çekilebilir ancak akşam namazı ile yatsı namazı arasında vird çekilmez. Ancak Ramazan ayında rabıta öğle namazından sonra olduğundan ,öğle namazından sonra yaklaşık 1 saat 15 dakika kadar vird çekilmez ve bu süreden sonra yine çeilebilir.
Kişi her zaman ki adeti üzere aynı saatte başlayamamış ve daha geç bir saatte başlamış ise artık düzenini o saatten itibaren 24 saatte tamamlamak zorundadır. Örneğin her zamanki gibi sabah 6:00 da başlayamamış da 8:00 de başlamış ise,o sayıyı ertesi gün sabah 8:00 'e kadar bitirmelidir ve daha önce yeni sayıya başlamamalıdır.
Kişi vird'e başlamış ancak ara vermek durumu hasıl olmuşsa,yani kesmek zorunda kalmış ise;eğer 9 Fatihadan sonra bir kaç yüz zikir yapmış ise 25 istiğfar getirerek bırakır ve döndüğünde yine 25 istiğfar ile başlar.Ancak Fatihalardan sonra zikre başlamadan kesmiş ise en başından başlaması gerekir. Ara vermek için 1000 li sayılar uygundur, 300, 500 gibi sayılarda kesilmek zorunda kalınmış ise,mümkün olan en kısa sürede 1000'e tamamlanıp öyle bırakılmalıdır.
Kişi çektiği sayı açısından şüpheye düşer ve 300 mü 500 mü çektim veya 1000 mi 2000mi diye emin olamazsa,bu durumda çok olan sayı esas alınarak devam edilir.
Sayı tamamlandıktan ve kişi virdini bitirdikten sonra hemen gözlerini açmamalı kısa da olsa bir süre öylece beklemesi daha güzeldir.
Vird çektikten sonra kalkınca üzerine su içmekten sakınmalıdır.Zikrin hararetini hemen söndürmemek gerekir,amaç zaten bunu elde etmektir,hemen kaybetmemek gerekir.Bir süre beklendikten sonra içilmesi daha uygundur.
Bu vird kalbin zikre alıştırılması için bir antrenmandır.Çünkü mürid devamlı Allah'ı (Celle ve Alâ) zikretmelidir.Bu da birden olmasa da kalp bu zikre alıştırılarak sayı yavaş yavaş arttırılarak sonunda,yürürken,otururken,yatarken,işlerini yaparken kalbin daima zikretmesini öğrenmesi için onu çalıştırmaktır.
Vird kişiye ancak bağı bulunduğu Kamil-i Mükkemil Mürşid tarafından verilebilir ve arttırılabilir.Vird almak veya arttırmak isteyenler isimlerini bağlı bulundukları Mürşid'e ulaştıracak kişiye yazdırıp ancak izin geldikten ve ona gereken talimat verildikten sonra başlayabilir veya arttırabilirler. '' Nasıl ki zahiri bir rahatsızlığımız için gittiğimiz bir hastanede hademe veya hemişre,hasta bakıcının verdiği ilacı ve dozajı kullanıp tedavi olmaya çalışmıyor,ilacı ve dozunu sadece doktor belirliyorsa,hatta mümkünse sıradan bir doktorla bile yetimek istemeyip Profesörlere ulaşmaya çalışıyorsak
manevi hastalıklarımıza tedavi olan zikir için de aynı şekilde davranmalı ve işin ehline başvurmalıdır.Hemşire yapacağı iğneyi bilse dahi doktorun emri olmadan yapamadığı ve dozuna da karar vermediği gibi.''
Vird'de esas olan Allah'tan (Celle ve Alâ) başka ne varsa hatırdan kovmak ve bu hal üzere kalmaya gayret etmektir.Devamlı murakabe halinde olmaya gayret etmeli ve kalbe gelen şeyleri kovmalıdır.
Muaffakiyet Allah'tandır. Cümlemizi muaffak eylesin. Amin.
Kalbin temizliği zikirle olur
Gavs-i Sani Hazretleri’(k.s)nin zikir hakkındaki sohbetlerinden:
-“Vird çok önemlidir. Bu yolun olmazsa olmaz reçetesidir, ilacıdır. Siz hasta olunca doktora gidiyorsunuz doktor muayene edip hastalığınıza göre size bir reçete yazıyor, siz iyileşmek için reçetede yazan ilaçları alıp aksatmadan kullanmak zorundasınız. Kullanmazsanız hastalık iyi olmaz daha da kötüleşirsiniz. İlaçları devamlı, muntazam kullanmanız lazımdır. Yoksa arada bir kullanmakla olmaz. Olmaz. Kışın evde soba yakıyorsunuz. Soba yana yana ne olur? Boruları kurumla dolar bir zaman sonra sobayı ne kadar yakarsanız yakın baca çekmez, sizi ısıtmaz. Çünkü borular kurum dolu. Ne yapmamız lazım. Boruları tıkanmadan temizlememiz lazım. Kalp de öyledir. Devamlı temiz olması lazım. Devamlı temizlememiz lazım. Kalbin temizliği de zikirdir. Zikri devamlı yapmamız lazım ki kalbimiz hastalanmasın, daim silinen boru gibi temiz olsun.
Vird de aksatma olmaz. Arada bir çekmek olmaz, ara vermek olmaz, tesbihatı tamamlamadan bırakmak olmaz… Olmaz… Olmaz… Kalbi temizlemek lazım. Kalbi temiz tutmak lazım. Kalbin temizliği zikirle olur. Başka türlü olmaz… Olmaz…”
-“Zikre devam ediniz, virde önem veriniz. Çünkü kalbin tek ilacı zikirdir. Kuran okumak, salâvat çekmek, hizmet etmek sevaptır; fakat bunlar kalbe ilaç olmaz, nefsin çirkin sıfatlarını değiştirmez. Nefsi ancak zikir terbiye eder.”
-“Yüce Allah’ı zikre devam ediniz. Zikir çekerken uyanık olunuz. Allah zikrini kalbinizin içine yerleştiriniz. Zikir kalbe yerleşince siz istemeseniz de kalp Yüce Allah’ı zikreder. Midenizi düşünün; o,siz istemesiniz de kendi işini görür. Siz uyurken bile işine devam eder. İçine zikir yerleşen kalp de böyledir.”
–”Vird çok önemlidir virdin yerini hiçbir şey tutmuyor. Siz kuran okuyorsunuz, Yasin okuyorsunuz, başka sureler okuyorsunuz ama kalbinize hiçbir fayda sağlamıyor.
Kalbiniz ancak Vird çekerek temizlenir. Vird çekmezseniz kalbinizdeki pislikler, lekeler çoğalıyor hiçbir şeyden feyiz ve tat alamıyorsunuz. Virdinizi çekiniz. Doktora gidiyorsunuz size ilaç veriyor, o ilacı almazsanız hastalığınız geçmiyor manevi hastalıkların ilacı virddir, zikirdir. Zikirsiz sofi olmuyor, zikir çekmeyen sofiden hiçbir şey olmuyor ne yapın ne edin virdinizi çekin. Gafletle Vird çekmeyin önce gafletten uyanın gafletle çekilen virdden feyiz alınmaz. Neden feyiz gelmiyor gaflette olduğunuzdan ondan gelmiyor.”
-“Bir insan yemek yemese aç kalır, halsiz düşer, kalbin gıdası da zikirdir ve çekilmeyince o kalb ölür. Bu yüzden virdinizi aksatmayınız ve bırakmayın, bir yaralı, yarasına ara sıra merhem sürerse, arada bir ilaç alırsa faydası olmayacağı gibi arada bir çekilen Vird de fayda sağlamaz, hem Vird çekince o yarayı (kalbi) tedavi etmektir.
Ama günah işleyince o yarayı kanatmak olur ki, hiç faydası olmaz. Bu yüzden virdinizi çekin ve günahlardan korunun.4-5 aydan fazla Vird çekmeyenlerin virdini 5 bine düşüreceğiz 5 bin çekecek.”
-“Kalbin gıdası zikirdir. Günahlar ise, şeytanın gıdasıdır. Kalbini diriltmek ve beslemek isteyen kimse Yüce Allah’ın zikrini çok yapmalıdır. Günah işleyenler, kalplerini zayıflatıp şeytanı kuvvetlendirmiş olurlar. Şeytanı kuvvetli olanın dini zayıf olur. Onun için haramlardan uzak durmalıdır.”
-“Zikir kalbin gıdasıdır; gıdasını almayan kalp zayıflar, sonra ölür.Kalp ancak zikir ile beslenir, kuvvetlenir, tatlanır, manen hayat bulur. Haramlar ve işlenen günahlar ise, şeytanın gıdasıdır. İşlenen günahlar, insanın kalbini zayıflatır; onun düşmanı olan nefsi ve şeytanı kuvvetlendirir. Bu nedenle, insanın içinde kalp, nefis ve şeytan devamlı mücadele hâlindedir. Rabbül-Alemin: Dikkat edin, uyanık olun; kalpler ancak Allah'ın zikriyle huzur bulur, buyurmuştur.” (Ra’d 28)
-“Zikir çekmeyen sofi avamdır. Nakşî listesine sadece zikir çeken sofiler yazılır.”
-“Nefis nefy isbat ile Müslüman olur.”
-”Kalb bir şehirse zikir sultandır.”
-”Zikir alıp da çekmeyenler zarar görüyorlar”
-”Zikir çekmeyen Rabıta yapmayanı tanımıyoruz”
-”Vird çekenler bizim öz evladımız gibidirler.”
-” Samimiyet zikirle olur.”
-Sofiler bize dünya şikâyeti ediyorlar. Ama bir sofi gelip zikir ile soru sormuyor.
-“Dünya dertleri hep gafletten geliyor. Zikri sürekli çekin, günahlara meyl etmeyin. Yoksa zikir uzar gider.”
-Gavs Hz.lerine(ks) bir sofi gelip “Zikrimi çekemiyorum “deyince mübarek celalleniyor. Mübarek yok hastayım, yok yapamıyorum gibi dertlerin zikre mani olmadığını buyurmuş ve her türlüsünün gafletten meydana geldiğini buyurmuş. “İllaki zikri çekmek gerektiğini” buyurmuştur.
Gavs Sani(ks) yine zikir çekmeyen rabıta yapmayan kişiyi tanımadıklarını buyurmuştur.
Gavs ı Sani Hazretleri (ks), Divan’daki görevlilere ve korumalara buyurmuşlar;
-“Virdinizi çekmezseniz, 100 sene de hizmet etseniz; işe yaramaz.”
– “Hatme, rabıta ve Vird bizim yolumuzun esaslarıdır. Bunlardan birini yapan Kapımızın önündedir. İkisini yapanın eli elimizdedir. Üçünü yapanın eli cebimizdedir ne isterse alsın.”
Bir gün bir sofi Gavsı Sani Hz. lerine (k.s) dedi ki;
-“Kurban biz ilerleyemiyoruz, ne kadar zikir yapıyoruz vücudumuz uyanmıyor, gafletteyiz nasıl yapacağız?”
Bastonu koydu elini üzerine koydu, dedi ki sofi:
1- Bir insan nazar ı haram yaparsa, ne kadar zikir yaparsa ona fayda vermez
2- Bir insan, yirmi dört saat dünyayla meşgul olursa, alışveriş, insanlarla oturup kalkarsa, o insanın kalbi ne kadar zikir yaparsa fayda vermez.
3- Bir insanın ailevi huzuru yoksa bu insanda ne kadar zikir yaparsa kalbine fayda vermez.
4- Bir insan günah işlerse bu insan ne kadar zikir yaparsa yapsın fayda yoktur. İnsan bu dört şeyi yaparsa, ne kadar zikir yaparsa yapsın fayda vermez. Terk ederse fayda verir.
2- Bir insan, yirmi dört saat dünyayla meşgul olursa, alışveriş, insanlarla oturup kalkarsa, o insanın kalbi ne kadar zikir yaparsa fayda vermez.
3- Bir insanın ailevi huzuru yoksa bu insanda ne kadar zikir yaparsa kalbine fayda vermez.
4- Bir insan günah işlerse bu insan ne kadar zikir yaparsa yapsın fayda yoktur. İnsan bu dört şeyi yaparsa, ne kadar zikir yaparsa yapsın fayda vermez. Terk ederse fayda verir.
Gavs-i Sani (k.s) virdi şöyle anlatmış:
-“Düşünün sobayı nasıl ki soba yanar sonra sobayı temizlemezseniz ne olur bilir misiniz der sobayı yakmaya kalkarsanız soba tıkanır dumanı geri teper. O zaman boğulursunuz zehirlenir ölürsünüz Gavs (k.s) devam ediyor virdi çekmeseniz kalbe Allah cc nuru gelmez Allahın nurunun gelmediği kalp ne olur Allah cc anmayan kalp olur ve Allah’ın nuru Kalbine girmez o zaman kalbe şeytanın vesvesesi girer Allah’ı unutmaya kadar gider, virdinizi gafletsiz çekin.”
Gavs-ı Sani Hz.lerinin Vird üzerine yaptığı sohbetin bir kısmı
-”Siz hastasınız ve bir doktora gittiniz. Doktor sizin hastalığınıza iyi gelecek bir ilaç tavsiye etti. Bu ilacı alırsanız iyileşeceksiniz. Ancak ilacı almıyorsunuz ve hastalık da geçmiyor. Vird kalbin ilacıdır, eğer gafletsiz çekilirse lezzet alınır ve derdinize derman olur. Vird gaflet ile çekilirse bitmek bilmez. İnsan bir an önce kalkmak ister, sıkıntı basar. Allah’tan başka bir şeyi Vird esnasında düşünmek gaflettir. Gaflet ise şeytandandır. Bu yolu bitirmek lazımdır”
Şöyle bir soru soruldu;
-”Efendim, biz virdi gafletsiz çekmek istiyoruz ama olmuyor”. Cevaben buyurdular ki;
-”Çok çalışmak lazımdır, virde başlandığında bir kerede çekmek gerekir. Vird esnasında sadece Allah’ı düşünmek gerekir” unun için haramlardan uzak durmalıdır.
Şah-ı Nakşibend Hz. (ks) bir gün Vird çekiyordu. Bir ses işitti. Ses dedi;
-“Ey kulum ben senden razıyım. Geçmiş günahlarını ve gelecek günahlarını affettim. Yeter artık Vird çekme” dedi. Şah-ı Nakşibend (ks) Hz.leri dikkat etti, ses tek noktadan geliyordu. Baktı sağından, solundan, arkadan, önden, alttan ve üstten gelmiyor. Sadece tek bir noktadan geliyordu. Şah-ı Nakşibend (ks) Hz.leri Şeriat ilmine vurdu, dedi.
-“Ey iblis sen şeytansın” şeytan;
-“Nerden anladın, şeytan olduğumu”, Şah-ı Nakşibend (ks) Hz.leri dedi;
-“Benim Rabbimin sesi her yönden ve aynı anda gelir seninki tek bir noktadan geliyor.”
Sağ elini yukarı kaldırıp, elindeki Vird tesbihini bir vurdu, şeytanın arşını kırdı, tuz budak etti, ilmi sayesinde. İlim nurdur, ışıktır. Onun için herkes ilim yapacak, okuyacak, öğrenecek. Bir taksinin her şeyi olsa farı olmazsa yol gidemez. İşte insanda da ilim olmazsa her yer karanlıktır. Kısa zamanda tepe takla gider. İşte Şah-ı Nakşibend (ks) Hz.leri denilmesindeki sebep budur. İlmiyle şeytanın levhini kırmasından sonra, Allah Teâlâ Azimüşan Şah-ı Nakşibend (ks) Hz.lerinin kalp kulağına,
-“Ey kulum ilmin ile öyle bir sed çektin ki, iblis bu seti kıyamete kadar aşamaz.”
Gavsımız açıkladı;
-“Şahı, en ulu yüksek, Nakşî gizli, Bend set, yani maneviyattan
yapılmış gizli aşılmayan yüce, ulu sed anlamına gelir. Bu sed, Allah (Celle ve Alâ)
seddidir.”
Her bireye lazım,sorunlarınızın çözümüne vesile muhteşem sırlı dualar kitabı http://hezarfenyayinlari.com/sirli-dualar-kitabi/
YanıtlaSil