Ümmü Umâre Hazretleri'nin
Mübarek Hayatlarından Kesitler...
Mübarek Hayatlarından Kesitler...
Ümmü Umâre (Radıyallahû Anhâ) Resûlullah (Sallâllahû Aleyhi ve Sellem) Efendimiz'e Akabe’de ilk bey’at eden Medine’li iki hanım sahabîden biri...
Savaş meydanlarında gösterdiği kahramanlıklarıyla tanınmakta... İki oğlu ve kocasıyla birlikte Uhud’da müşrik oklarına karşı Efendimizi korumak için canhıraş bir şekilde önünde çarpışan, iltifatlarına, duâlarına mazhar olan bir fedakâr hanım sahâbî...
O, Medine’li olup Hazrec kabilesine mensuptur. Mâzin bin Neccar oğullarından. Annesi Rebab binti Abdullah’tır. Babası Ka’b ibni Amr’dır. Asıl adı Nesîbe’dir. Ümmü Ümare künyesidir. İlk evliliğini Yesrib’in sayılı delikanlılarından Zeyd İbni Âsım ile yaptı. Abdullah ve Habîb adlarında iki erkek çocukları oldu. Bu arada beklenen son peygamberin geldiği haberi duyuldu. Mekke semâları İslâm’ın nûruyla aydınlanmaya başlamış, Yesrib’e de bu nûr ulaşmıştı. Nesibe ile kocası Zeyd’de Mus’ab İbni Umeyr (r.a.) vasıtasıyla bu nûra kavuşanlardandı.
Nesîbe
Hatun ve Zeyd (r.anhüm) karı-koca aynı inancı paylaşmanın
mutluluğunu tattılar. İslâm’ı nefislerinde yaşamak ve çevrelerine
yaymak
konusunda İslâm’ın birer neferi oldular. Gelecek yıl Hac mevsiminde
Allah
Rasûlü, İki Cihan Güneşi efendimizle görüşmek üzere Mekke’ye gidecek
olan
Yesrib’li müslüman kafilesine katılmaya karar verdiler.
Mus’ab ibni Umeyr (r.a.) başkanlığında 72 Medine’li müslüman, İki Cihan Güneşi efendimizi kendi memleketlerine davet etmek üzere Hac mevsiminde Mekke’ye geldiler. Akabe’de ikinci defa görüşen Medine’li müslümanlar Rasûlullah (s.a.) efendimizi kendi canları ve malları gibi koruyacaklarına söz verdiler. Teker teker bu söz üzere bey’at ettiler. Allah ve Rasûlü yolunda her şeylerini feda edeceklerini taahhüt ettiler. Nesîbe ve kocası Zeyd (r.a.) da bu biat edenler arasındaydı.
Mus’ab ibni Umeyr (r.a.) başkanlığında 72 Medine’li müslüman, İki Cihan Güneşi efendimizi kendi memleketlerine davet etmek üzere Hac mevsiminde Mekke’ye geldiler. Akabe’de ikinci defa görüşen Medine’li müslümanlar Rasûlullah (s.a.) efendimizi kendi canları ve malları gibi koruyacaklarına söz verdiler. Teker teker bu söz üzere bey’at ettiler. Allah ve Rasûlü yolunda her şeylerini feda edeceklerini taahhüt ettiler. Nesîbe ve kocası Zeyd (r.a.) da bu biat edenler arasındaydı.
Medine’li
müslümanlar yeni bir heyecan, yeni bir ruhla Yes’rib’e
döndüler. Nesibe Hatun bütün vaktini, gayretini, hizmetini ev işlerine,
çocuklarının İslâm terbiyesi üzere yetişmesine ve çevresindeki
insanları Allah’a
ve Rasûlü’ne davete harcamaktaydı. İslâm’ı yaşama konusunda
gösterdikleri
titizlik ve kararlılıkları, tanıdıkları ve çevrelerindeki başka
insanlara
tebliğdeki heyecan ve mutlulukları onları İslâm’ın bir neferi haline
getirmişti. Fahr-i Kâinat (s.a.) efendimizin kendi memleketlerine
hicret
etmelerini hasretle beklemekteydiler.
Uzun
bir zaman geçmeden İki Cihan Güneşi efendimiz Yesrib
topraklarına ayak bastı. Yesrib’li müslümanlar son dînin son
peygamberine,
vahyin kaynağına kavuşmuş oldu. Hepsinin gönlünde büyük bir sevinç ve
mutluluk
vardı. Allah Rasûlü (s.a.) Hicaz ülkesinde Yesrib’i yeni dînin davet
merkezi
yapmıştı. İslâm’ın nûrunu buradan ülkelere yayacaktı. Artık Yesrib
Medine
olmuştu. Medine’li müslümanlar da bundan büyük şeref duymuştu.
Canlarıyla,
mallarıyla Allah ve Rasûlü yolunda çalışmak üzere söz vermişlerdi.
Kureyş’in
zulmûnden kaçan müslümanlar Medine’de güç birliği
yapmışlar ve Bedir’de Mekke müşriklerine karşı ilk zaferi elde
etmişlerdi.
Nesîbe Hatun’un oğlu Abdullah da genç bir delikanlı olarak Bedir’e
katılmıştı.
Onların ailecek Uhud günü gösterdikleri fedakârlık ve kahramanlıkları
dillere
destan olmuştu. Sergiledikleri yiğitlik ve bahadırlıklarını Nesibe
Hatun
kendisi şöyle anlatır:
“Uhud’a
gitmiştim. Müslümanlar ne durumda bir bakayım dedim.
Yanıma bir kırba su aldım Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem
efendimizin
yanına kadar gittim. Galibiyet müslümanlardaydı. Fakat çok geçmeden
Kureyş
okçuları tarafından etrafımız sarıldı. Allah rasûlünün çevresinde
şiddetli
çarpışmalar oldu. Ona bir zarar gelmemesi için gözü önünde müşriklerle
çarpışmağa başladım. Elime ne geçtiyse kılıçla, okla düşmanı
Efendimiz’den
uzaklaştırmaya çalıştım. Bu arada yaralandım. Rasûlullah (s.a.)’ın
önünde ben,
oğullarım ve kocam birlikte canlı kalkan olduk. Gelen oklara, hücumlara
karşı
vûcudumuzu siper ettik. Rahmet Peygamberi Efendimiz benim yanımda
kalkanımın
bulunmadığını görünce ashabtan birine: “Ey kalkan sahibi, kalkanını
çarpışana bırak.” buyurdu. Ben o kalkanı alıp, kendimi korumaya
başladım.
Bir taraftan çarpışmağa devam ediyorduk. Bir ara müşriklerden bir atlı
bana
doğru hücum etti. Onun saldırısını kalkanla savuşturup atının
ayaklarına bir
kılıç çaldım. At arka üstü yıkıldı. Düşmanın yere serildiğini gören İki
Cihan
Güneşi efendimiz oğluma seslendi: “Ey Ümmü Ümâre’nin oğlu! Annene
bak!..
Annene yardıma koş!” buyurdu. Abdullah da hemen koştu ve annesinin
düşmanı
öldürmesine yardım etti.
Savaş
devam ediyordu. Bir ara Abdullah da sol kolundan yaralandı.
Şefkat Peygamberi Efendimiz ona da: “Yaranı sar!” buyurdu. Bu
sefer
annesi oğlunun yanına koştu ve yarasını sardı. Sonra oğluna: “Kalk
yavrucuğum!
Müşriklerle çarpışmaya devam et” dedi. Rahmet Peygamberi efendimiz
Nesîbe
Hatun’un bu fedakârâne sözünü işitince: “Ey Ümmü Ümâre! Senin
katlandığın,
dayanabildiğin şeye herkes katlanabilir, dayanabilir mi?” buyurarak
iltifatta bulundu.
Ümmü
Ümâre (r.anhâ)’nın oğlu hemen ayağa kalktı ve müşriklerle
çarpışmaya başladı. Bir ara oğlunu yaralayan müşrik oradan geçiyordu.
İki Cihan
Güneşi efendimiz annesine: “İşte oğluna vuran!..” buyurdu.
Nesîbe Hatun
derhal harekete geçti ve düşmana saldırdı. Bacaklarına indirdiği bir
kılıç
darbesiyle adamı yere devirdi. Efendimiz bu manzara karşısında ön
dişleri
görününceye kadar gülümsedi ve bu kahraman hanım sahâbîsine: “Ey
Ümmü Ümâre!
Adamı perişan ettin!” iltifatında bulundu. Peşinden: “Hamd
olsun Allah’a
ki, düşmanına muzaffer kılıp, gözünü aydın etti. Öcünü almayı sana
gözünle
gösterdi.” buyurdu.
Müşrikler
her yandan saldırıyordu. Bir ara iri yarı azılı bir
müşrik İbni Kamia İki Cihan Güneşi Efendimizin yanına kadar sokuldu.
Mübarek
yüzünü yaralayıp iki dişini şehid etti. İşte bu sırada Nesîbe Hatun
bütün
cesâret ve şecaatiyle bu bedbaht kişiye bir kaç kılıç darbesi savurdu.
Fakat
düşman iki zırhı üst üste giymişti. Bu sebeble vuruşları ona tesir
etmedi. İbni
Kamia müşriğinin kılıç darbesiyle Nesibe Hatun omuzundan yaralandı.
Sahâbiler
yetişip müşriği geri püstürttüler.
Rahmet
ve şefkat peygamberi Efendimiz Nesibe Hatun’un
yaralandığını görünce oğlu Abdullah’a: “Annenin yarasını sar!”
buyurdu.
Sonra bu bahtiyar âileye şu müjdeyi vedi: “Ev halkınızı Allah
mübarek
kılsın, senin ve anenenin makamı filan ve filanların makamından
hayırlıdır.
Allah sizin ailenize rahmet etsin.” buyurdu.
Nesîbe
Hatun bu müjdeleri duyunca Efendimize: “Ya Rasûlallah! Duâ
et de Cennette sana komşu olalım” ricâsında bulundu Fahr-i Kâinat
(s.a.)
efendimiz de hemen: “Allah’ım! Bunları, Cennette bana komşu ve
arkadaş
eyle!” diye duâ buyurdu.
Ümmü
Ümâre (r.anhâ) bu duâdan pek memnun oldu ve: “Bu bana yeter!
Artık dünyada ne musîbet gelirse gelsin! Hiç ehemmiyeti yok.” diyerek
sevincini
açığa vurdu. Yaralarının acısını duymaz oldu.
İki
Cihan Güneşi Efendimiz savaş sonrasında onun gösterdiği
kahramanlığı ümmetine şöyle duyurdu: “Uhud Günü ne zaman sağıma,
soluma
baksam beni korumak için çarpışan Nesîbe’yi görüyordum.” buyurdu.
Uhud
günü Rasûlullah (s.a.)’in hep yanıbaşında çarpışan bu
kahraman hanım sahâbî oniki-onüç yerinden yaralanmıştı. Bunların en
ağırı omuzundan
aldığı yaraydı. Bir yıl onun tedavîsi ile uğraştı.
Fahr-i
Kâinat (s.a.) efendimiz zaman zaman Nesîbe Hatun’un
ailesine ziyarete giderdi. Bir gün “geçmiş olsun” demek için varmıştı.
Yarasının ne durumda olduğunu sordu. Bir müddet sohbet etti. Bu arada
Nesîbe
Hatun sofra hazırlayıp getirdi. Fakat kendisi sofraya oturmadı.
Efendimiz: “Gel!
Sen de ye.” buyurdu. O da oruçlu olduğunu söyledi. Bunun üzerine
Efendimiz: “Bir oruçlunun yanında yemek yenildiği vakit, yemekten
kalkasıya kadar,
melekler oruçluya duâ ederler.” buyurdu. Onun ibadete gösterdiği
hassasiyetten memnun oldu.
Nesîbe
Hatun, Hayber ve Huneyn savaşlarında, Ümretü’l-Kaza,
Bey’at-i Rıdvan’da bulundu. Hz. Ebû Bekir (r.a.) zamanında dinden
dönen,
kendini peygamber ilan eden yalancı Museylime’ye karşı hazırlanan
orduya oğlu
Abdullah ile birlikte katıldı. Yemame harbinde de büyük kahramanlıklar
gösterdi. Müseylime’nin öldürülmesinde Vahşi’ye yardımcı oldu.
Ümmü
Ümâre künyesiyle meşhur olan Hazreti Nesîbe (r.anhâ) fedakâr
cefâkar, şecaat ve cesaret sahibi kahraman bir anne idi. Çocuklarını da
kahramanlık duygularıyla büyütüp cihad meydanlarına salıverdi. Birlikte
savaş
meydanlarında Allah ve Rasûlü yolunda kılıç salladılar ve İslâm’ı
savunma,
İslâm’ı yayma uğrunda ihlâs ve sadâkatle çalıştılar. Canları ve
mallarına
karşılık cenneti satın aldılar.
Hz.
Ömer (Radıyallahû Anh) devrinden sonra Medine’de vefat eden bu örnek
hanım sahabînin Bakî kabristanlığına defnedildiği rivayet edilmektedir.
Cenâb-ı Allah, Ümmü Umâre Hazretleri'nden ve diğer tüm Hanım Sahâbe Annelerimiz'den razı olsun. Bizleri de şehitlik ve şehidelik mertebesiyle müjdelesin. Bu mübarek Hanım Sahâbe Annelerimiz'in şefaâtlerine nâil eylesin bizleri... Amin.
Altınoluk Dergisi
Yorum Gönder